MESOP NEWS BACKGROUNDER : PKK’S BESE HOZAT DECLARES WAR ON TURKEY / “TURKISH ARMY IS DEMORALIZED / PKK’S FREEDOM FALCONS – KCK Yürütme Konseyi Eş Başkanı Besê Hozat

Hozat: Süreçler bitti; artık AKP’yi devirme zamanı! KCK Yürütme Konseyi Eş Başkanı Hozat, AKP/Saray rejiminin tükenişi yaşadığını belirterek, Türk askerinde de savaşma motivasyonunun kalmadığını söyledi.

    ANF HABER MERKEZİ Salı, 6 Haz 2017, 13:20  – Hozat, ‘yeni çözüm süreci’ iddialarına da tepki göstererek, bunun maddi zemininin olmadığını, bu koşulda ‘barışta’ söz etmenin teslimiyet anlamına geleceğini belirtti. Hozat, “Süreçler bitti. Şu anda yapılması gereken en önemli şey nedir; AKP’yi, bu faşist iktidarı düşürmektir” mesajını verdi.

KCK Yürütme Konseyi Eş Başkanı Besê Hozat, News Channel’da yayımlanan ‘Ülkeden’ programına konuştu…

‘BU POLİTİKALAR TÜRK DEVLETİNİN SONUNU GETİRECEK’

Havuz medyanın yaratmak istediği algı operasyonlarını, AKP-MHP faşist bloğu tarafından medya eliyle yürütülen kara propagandaları, bu kara propagandaların toplumda ne kadar karşılığının olduğunu değerlendiren Hozat, AKP rejiminin özel savaş rejimi olduğunu belirtti.

Türkiye’nin savaş, şiddet ve tasfiye politikalarından hiçbir sonuç alamayacağının altını çizen Hozat, bu politikaların Türk devletinin sonunu getireceğini söyledi.

Toplumun AKP-MHP’nin yaptığı kara propagandalara gülüp geçtiğini söyleyen Hozat, “AKP rejimi, bir özel savaş rejimidir. Şu an ittifak kurduğu güçlerde Türkiye’de onlarca yıl özel savaş yürüten güçlerdir. Yani özel savaş merkezleridir. Bu tür kara propagandaların milliyetçi kesimler üzerinde belli bir etkisi olabilir. Çekirdek AKP tabanı, MHP ve benzer partiler, ulusalcı güçler üzerinde belli bir etkisi olabilir. Ama Kürt toplumu üzerinde, Türkiye demokratik toplumu üzerinde, demokrasi güçleri üzerinde hiçbir etkisi ve karşılığı yoktur. Özel ve psikolojik savaştır. Özel bir harp yürütülüyor. Yıllardır bu yapılıyor ve artık halkımız buna gülüp geçiyor. Türkiye halkları, toplumu, demokratik kamuoyu buna gülüp geçiyor, bunun hiçbir inandırıcılığı yoktur” dedi.

Hozat, Türk askerlerinde savaşma gücünün ve iradesinin kalmadığını belirterek, “Süleyman Soylu Kato’ya gitmiş. Süleyman Soylu İçişleri Bakanı’dır, Kato’da ne işi var? Kato’da ne işi var, bellidir. Artık askeri de savaştıramıyorlar. Askerde savaşma iradesi, gücü, morali ve motivasyonu yoktur. Süleyman Soylu askere moral vermek için, motive etmek için bir bir savaş cephelerini dolaşıyor. Bir gün Şırnak’tadır, bir gün başka yerdedir. Askerlere moral vermek için cephe cephe dolaşıyor. Moral vermeye çalışarak askerleri savaştırmaya çalışıyor. Süleyman Soylu’nun başka işi gücü yok mudur? İçişleri Bakanı’dır, esas işlerini yapacağına savaş cephelerini dolaşıyor. Bütün umudunu ona bağlamış” diye konuştu.

‘SAVAŞTA BİR TÜKENİŞİ YAŞIYORLAR’

Kürt sorununun şiddet ve savaşla sonuç alınamayacağının en bariz ifadesi olarak Hozat, şunlara işaret etti:

“AKP’nin bu savaşta yaşadığı tükenişin ifadesidir. Yenilginin, çaresizliğin ve perişanlığın ifadesidir. Bir İçişleri Bakanı’nın savaş cephesinden çıkmaması bitmişliğin ifadesidir, bitmişliğin ilanıdır. Bunu bir kahramanlık ya da zafer olarak yansıtmak akıl kârı değildir. Halk buna gülüp geçiyor. Bir de dikkat etmelidir; her gün helikopter düşüyor, onlarca asker ölüyor, sürekli savaş cephelerinde dolaşmak kendisi açısından da hayırlı olmaz! Süleyman Soylu bir gün düşürülecek bir helikopterin içinde ya da cephede vurulan askerler içerisinde olabilir. Bu aslında AKP’nin içinde bulunduğu durumu ifade ediyor. Her gün İçişleri Bakanı, Genelkurmay Başkanı, Erdoğan ve devlet yetkilileri Kürdistan’da dolaşıyor. Askerlerle yemek yiyiyorlar, cenaze törenlerindeler; işte bu savaşın nasıl yürütüldüğünü, ne durumda olduğunu çok açık ortaya koyuyor. Savaşı yürütemiyorlar, askerleri savaştıramıyorlar, savaşma güçleri ve iradeleri kalmamış. Bu savaşla sonuç alınamayacağını çok iyi biliyorlar. Savaşta bir tükenişi yaşıyorlar. Bu, Kürt sorununun inkârla, imhayla ve şiddetle sonuç alınamayacağının en güzel ve en bariz ifadesi oluyor.

Diğer biçimi, bir algı operasyonudur. Hakikatle hiçbir bağlantısı yoktur. Sen bir savaş yürütüyorsan, sen bir İçişleri Bakanı’sın, senin Kato’da ne işin var? Çok başarılı giden bir savaşsa senin orada ne işin var? Bu savaş yürümüyor. Yürümediği de zaten çok açık bir biçimde ortadadır. Halk bu tür özel savaş, psikolojik savaş politikalarına zaten artık çok inanmıyor. Gelinen aşamada istedikleri kadar bunu yürütsünler, bunun Kürdistan ve Türkiye demokratik toplumunda hiçbir karşılığı ve inandırıcılığı yoktur. ‘Bitireceğiz, bitireceğiz, baharı görmeyecekler’ dediler. Bahar geldi, Erdoğan ‘baharı kışa çevireceğiz, baharı görmeyecekler’ dedi. İşte geldik yaza dayandık. Şimdi ne diyor, ‘bilmem hangi uluslararası gücün verdiği silahlar olmasa aslında bitiririz. Aslında bitiririz de fakat şimdi ciddi durumlar ortaya çıktı. Siz de bilin ki farklı durumlar var, o yüzden bitirmeyebiliriz, bunun farklı İttifak kurmasının nedeni bu konuda zayıflık duymasıdır gerekçeleri var.’ O ifadelerden bu noktaya geldi.”

‘ZAYIFLADIĞI İÇİN FAŞİZMİ BİRLEŞTİRİYOR’

AKP’nin ‘yeşil, beyaz ve kara faşizmi birleştirdiğini’ ve buna güvendiğini dile getiren Hozat, şöyle devam etti:

“Bu politikalar AKP’yi bitirir. Türkiye’de hiçbir iktidar şiddetle, savaşla sonuç almamıştır, iktidarda da kalamamıştır. Dikkat edin; AKP’den önceki bütün iktidarlar ve hükûmetler Türkiye’de PKK’yi bitirme vaadiyle, iddiasıyla iktidara gelmiştir. İnkâr ve imha siyasetini sürdürmüştür, savaşla, şiddetle sonuç alacağını düşünmüştür. Sonuç nedir? Sonuç bitiştir. Bir dönem sonra hepsi iktidardan düşmüştür. AKP’nin farkı nedir? AKP, yeşil, beyaz ve kara faşizmi birleştirdi. Bu güçlerle ittifak oluşturdu. Esas olarak yılladır gücünü buradan alıyor. Öncesinden Cemaat’le de ittifak geliştirdi. Şimdi buna inanıyor. AKP bu ittifaka güveniyor. Fakat AKP’nin ittifak kurduğu bu güçler zaten 93 yıldır Türkiye’yi yöneten güçlerdir. AKP öncesi gelen bütün iktidarlar ve hükûmetler de bu zihniyeti temsil eden iktidarlardı. Nedir bu ittifak güçleri? İnkârcı, imhacı güçlerdir, Kürt düşmanı güçlerdir. Tüm farklılıklara, kimliklere düşman olan devlet içerisindeki kesimler, güçler ve odaklardır. Bu gücü birleştirdi. Bu gücü birleştirmenin nedeni nedir? AKP çok güçlü olsaydı, buna ihtiyaç duymazdı. AKP güçlü olsaydı sadece kendi gücüyle bu soykırım siyasetini sonuca götürmeye inansaydı, bu diğer odaklarla da ittifak kurmazdı. İttifak kurmasının nedeni bu konuda zayıflık duymasıdır.”

‘KÜRTLER DEVLETTEN KOPTU’

Hozat, Türkiye’de hem devlet, hem de toplum içerisinde ciddi bölünmelerin olduğunu ifade ederek, “AKP’nin kendisi de aynı zihniyete sahip. Şu anda bu ittifakın çok fazla bir geleceği de yok. Zaten ciddi bir çözümsüzlük, çaresizlik durumu söz konusudur. Türkiye’de sistem tıkanmış, ciddi bir kriz var. Siyasi kriz, ekonomik kriz, toplumsal bunalım had safhadadır. Korkunç bir kutuplaşma var. Türkiye, tarihinin en büyük kutuplaşmasını yaşıyor; bölünme var. Devlet içerisinde, Türkiye toplumu içerisinde çok ciddi bir bölünme söz konusudur. Zaten Kürtler devletten koptu, Kürdistan’da ciddi bir mücadele söz konusu, o açıdan Türkiye’de demokrasi dinamiği de çok güçlendi” dedi.

Türkiye’nin sosyolojik gerçeğinin eskisi gibi okunamayacağını söyleyen Hozati şu değerlendirmeleri yaptı:

“Biz Türkiye’nin sosyolojik gerçeğini de eskisi gibi okuyamayız. Devlet gerçeğini de eskisi gibi okuyamayız. Bu faşist blok tasfiye politikasında ne kadar ısrar ederse etsin, Türkiye’nin mevcut sosyal yapısı ve gerçeği de değişmiş durumdadır. Bölgenin de gerçeği değişmiş durumdadır. Artık bölge 5-6 yıl öncesi gibi değildir. Bölgede ciddi bir savaş yaşanıyor, 3. Dünya Savaşı yaşanıyor. Bölgede ulus-devlet sistemleri dağılıyor, hemen yanı başında Kürtler Rojava’da devrim yapmış, bir statü orada kurulmuş, Rojava Devrimi bütün bölgeyi etkiliyor, Türkiye’yi etkiliyor; o açıdan bir bütünen durum farklıdır. Siyasi konjonktürel durum farklıdır. Bölgenin siyasi konjonktürü de farklı, Türkiye’nin siyasi konjonktürü de farklıdır ve Türkiye şu anda tecrit olmuş durumdadır. Dış siyasetinde tamamen bir başarısızlığı yaşıyor, dikiş tutmuyor. Son derece ilkesiz, ahlaksız bir siyaset yürütüyor, dışarıda da hiçbir güvenilirliği kalmamış. Dış siyaseti taktik politikalarla götürmeye çalışıyor, onun da bir geleceği ve ömrü yok. Türkiye’de dış ittifakları dağılmış, bölgesel ittifakları tümden dağılmış, içte de ciddi bir kriz ve kaos söz konusu, gittikçe de kriz derinleşiyor. Bu açıdan bu faşist ittifak hiçbir sonuç alamaz. Bu savaş, şiddet ve tasfiye politikasında hiçbir sonuç alamaz. Sonuç onun tasfiyesi olacak. Mevcut bu politikalar bu faşist ittifakın tasfiyesi olacak. Onun sonunu getirecek.”

‘CHP, AKP’NİN İMDADINA KOŞUYOR’

CHP’nin mevcut durumu ve pozisyonuyla ilgili soruyu da yanıtlayan Hozat, şunları ifade etti:

“CHP günbegün zayıflıyor, eriyor. Yapılacak olan tek şey, CHP’nin kendi içerisindeki sosyal demokrat eğilimin güçlendirilmesi ve genel olarak da Kürtlere dönük yıllardır geliştirdiği inkâr ve imha siyasetini ortadan kaldırıp, demokratik özerkliği Türkiye’nin demokratikleşmesi temelinde ele alıp kendisini yapılandırmasıdır. Ancak bu şekilde Türkiye geleceği için etkili bir role sahip olabilir. İktidara da bu biçimde gelebilir.

CHP üzerinde esas etkili olan siyaset, ulusalcılıktır. Yani bu da AKP’nin mevcut soykırımcı siyasetini destekleyen, besleyen ve sürekli koltuk değneği olan bir siyasettir. Baştan itibaren CHP, AKP’nin Kürtlere dönük soykırımcı siyasetine destek verdi. Sosyal demokrat bir kesim zaman zaman rahatsızlıklarını ifade etti, bazı çalışmalar içerisinde bir çabaya da girdi. Fakat esas olarak CHP’ye damgasını vuran ve etkili olan siyaset inkârcı ve tasfiyeci siyasettir. AKP her zorlandığında mutlaka CHP imdadına koştu. AKP’nin bu duruma gelmesinde, 1 Kasım seçim sonuçlarında ve sonrası referandum sürecinde CHP’nin desteği rol oynadı. Sadece MHP’nin ittifakı ve desteğiyle olmadı bu. Bu konuda CHP ciddi bir muhalefet yürütseydi AKP’ye karşı, kesinlikle iddia ediyorum, AKP 1 Kasım seçimleri ve 16 Nisan referandumunda bu sonuçları alamazdı. Referandumda yüzde kırklara düşerdi. Bir de, Türkiye’de böyle bir süreç gelişmezdi. Mesela dokunulmazlıkların kaldırılmasında CHP’nin onayı da rol oynadı. Eğer CHP onay vermeseydi şimdi HDP üzerinde bu tasfiye siyaseti yürütülemezdi. HDP’nin eş başkanları, belediye başkanları ve vekilleri bugün içeride olmazdı. Onlarca Kürt siyasetçi bugün içeride olmazdı. Basına dönük bu baskıcı ve faşist siyaset, politika geliştirilemezdi. Bugün Türkiye’de aydınlar, akademisyenler, basıncılar ve gazetecilerin hepsi içeridedir. On binlerce insan içeridedir. Aynı zamanda on binlerce insan işinden atıldı, ihraç edildi. Toplumun üzerinde korkunç bir baskı var. Bunlar neyle oldu? Bunlar CHP’nin de desteğiyle oldu. CHP bu konuda ana muhalefet rolünü oynayıp mücadele verseydi, hiçbir biçimde ne HDP üzerinde bu saldırı geliştirilip tasfiye siyaseti yürütülürdü, ne Kürtlere dönük bu kadar korkunç bir soykırım siyaseti geliştirilirdi, ne de Türkiye toplumu üzerinde aydınlar, gazeteciler ve memurlar üzerinde bu kadar yoğun baskı ve faşizm geliştirilirdi.”

‘CHP’NİN ETKİLİ OLMASI, KÜRTLERE YAKLAŞIMINA BAĞLI’

Kürt inkâr ve imha politikasından vazgeçemeyen bir CHP’nin zayıflamaktan kurtulamayacağına vurgu yapan Hozat, şu değerlendirmelerde bulundu:

“Şu anda Türkiye bir bütünen hapishaneye çevrilmiştir. Bunda da CHP’nin ciddi bir rolü ve katkısı var. Buna destek verdi. Destek vermesinin temel nedeni neydi? Kürtlere karşı yürütülen tasfiye politikasıydı. PKK’yi tasfiye edip Kürtleri teslim alma adına, CHP sürekli olarak AKP’nin politikalarını destekledi. KHK’lerde Kürtlere dönük çıkan tüm kararlara ‘evet’ dedi. Gelinen noktada CHP dağılmasını, çözülmesini ve zayıflamasını kendi eliyle getirdi. Kendi kendisini bu biçimde zayıflattı. Kürt karşıtlığından kaynaklı Türkiye demokrasisine karşıt olarak bir mücadele içerisine de girdi. CHP, içerisindeki inkârcı ve imhacı çizgi aşılmadığı için ve Kürt sorununa yönelik demokratik bir plan ve projesi olmadığı için MHP ve AKP’nin kuyruğuna takıldı. Türkiye’yi ciddi bir kaosun ve krizin içine soktu. Gerçekten koltuk değneği oldu AKP’ye, bu duruma geldi. Mevcut durumda ne kadar rol oynayabileceği Kürtlere yönelik politikalarını değiştirmesiyle bağlıdır. Eğer mevcut politikasını değiştirmezse, yani Kürt sorununun demokratik çözümünü gündeme alıp proje geliştirmez ve kendisini yeniden yapılandırmazsa CHP de bu faşist ittifakın bitişiyle birlikte bitecek. Kendi sonunu getirecektir. Mevcut durumda ana muhalefet olma özelliğini kaybetmiştir. Ciddi bir ana muhalefet ve mücadele yok. Fazla bir inandırıcılığı ve güveni kalmamış. Bu kendi tabanı için de geçerli. Muhalefet iddiasını kaybetmiştir. CHP gün be gün zayıflıyor ve eriyor. Yapılacak olan tek şey, dediğim gibi, CHP içerisindeki sosyal demokrat eğilimin güçlenmesi ve genel olarak da Kürtlere dönük yıllardır geliştirdiği inkâr ve imha siyasetini ortadan kaldırıp, demokratik özerkliği, Türkiye’nin demokratikleşmesi temelinde ele alıp kendisini yapılandırmasıdır. Ancak bu şekilde Türkiye geleceği için etkili bir role sahip olabilir ve iktidara da bu biçimde gelebilir. Bu konuda bir politika değişikliğine gitmeyip mevcut politikasını sürdürmesi CHP’yi bitirir.”

‘ARTIK O SÜREÇLER BİTTİ’

Son zamanlarda gündeme getirilmeye çalışılan “çözüm süreci” iddialarına ilişkin soru üzerine de Hozat, “Türkiye ve Kürdistan bir bütünen açık cezaevine dönüşmüş durumdadır. Bir işkence rejimi söz konusu. İşte bunun en somut ifadesi de İmralı ve Önderliğimiz üzerindeki uygulamalardır. Ağırlaştırılmış, korkunç bir tecrit var. Somut ifadesidir. Böyle bir süreçte barışı tartışmak, demokratik çözümü tartışmak kadar saçma bir şey yoktur” dedi.

Böyle bir süreçte yapılması gerekenin faşizme karşı mücadele olduğuna vurgu yapan KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Besê Hozat, şöyle konuştu:

“HDP’ye yönelik bir tasfiye siyaseti yürütülüyor. Eş başkanların, vekillerin ve onlarca siyasetçinin tutuklanmasının temel sebebi de budur. Bir taraftan da ilginçtir; bir kesim tarafından çözüm ve barış tartışmaları yürütülüyor. CHP’den de bazıları Selahattin Demirtaş’a ziyarete gitti. Böyle bir gündem oluştu. Selahattin Demirtaş’ın mesajları farklı lanse edildi ve gündeme konuldu. Bazı şeyler tartışılıyor fakat tartışılan şeyler ciddidir. Ciddi şeylerin maddi zemini olmalıdır. Barış ve demokratik çözüm meselesi çok ciddi bir meseledir. Şimdi bu söylemler dillendiriliyorsa, böyle bir gündem varsa bunun bir maddi zemini de olmalıdır. Bunun bir maddi zemini var mı Türkiye’de? Hiçbir biçimde yok. Türkiye’de Kürtler üzerinde bir soykırım siyaseti var. Her gün katliamlar yapılıyor. Kürt kentleri yerle bir edildi. Bir çözüm niyeti ve yaklaşımı olsaydı, Önderlikle diyaloglar kesilmezdi. Dolmabahçe Mutabakatı reddedilmezdi. Kürdistan kentleri yerle bir edilip, katliamlar gerçekleştirilmezdi. Topyekûn bir savaş başlatılmazdı. 2014’te ‘Çöktürme Planı’ yapıldı. Topyekûn bir savaş ve soykırım kararı alındı ve yürütüldü. Bu konuda bir niyet olsaydı soykırım ve topyekûn savaş süreci geliştirilmezdi. Şu anda Türkiye’de bunun hiçbir maddi zemini yoktur. Bir de barış tartışmaları yanlış bir algıyla yürütülüyor. Nedir barış? Kürtlerin ve demokratik kamuoyunun barıştan anladığı açıktır. Kürdistan’da demokratik özerklik, Türkiye’de demokratik cumhuriyettir. Türkiye’nin de demokratikleşmesidir. Kürt sorununun demokratik özerklik temelinde çözülmesiyle birlikte Türkiye’nin de demokratikleşmesidir. Barış budur. Barış eşittir Kürdistan’da demokratik özerklik ve demokratik Türkiye Cumhuriyeti’dir. Bunun dışındaki barış tanımlarının bir anlamı olamaz. Barışın içi böyle doldurulmalıdır. Barıştan herkes ne anlıyor, insan hayret ediyor. Barış AKP’ye teslimiyet midir? Bu tartışmalar o anlama geliyor; gelin, hepimiz AKP’ye teslim olalım, gelin hepimiz bu faşist bloka teslim olalım, mücadele etmeyelim, direnmeyelim, itaat edelim, köle olalım!

Şu anda, bu koşullarda barış tartışmalarının yürütülmesinin tek bir anlamı vardır; o da AKP’ye itaat etmek, teslim olmaktır. Faşizme teslim olmaktır. Mücadele etmemek, direnmemektir. Böyle bir süreçte yapılacak olan tek şey nedir? Gerçekten mücadeledir, direniştir. Kürdistan’da, Türkiye’de, her yerde faşist uygulamalara karşı, faşist rejime karşı mücadeledir. Kürtler üzerinde korkunç bir soykırım siyaseti yürütülüyor, Türkiye’de korkunç bir faşizm var. Türkiye ve Kürdistan bir bütünen açık cezaevine dönüşmüş durumdadır. Bir işkence rejimi söz konusu. İşte bunun en somut ifadesi de İmralı ve Önderliğimiz üzerindeki uygulamalardır. Korkunç bir ağırlaştırılmış tecrit var. Somut ifadesidir. Böyle bir süreçte barışı tartışmak, demokratik çözümü tartışmak kadar saçma bir şey yoktur. Bunun tek bir anlamı vardır, dediğim gibi gelin diyorlar hepimiz teslimiyet bayrağını kaldıralım. Kim bunu kabul eder? Bunlar çok yanlış tartışmalardır.”

“Çözüm süreci” tartışması yapanların halkı beklentiye sokarak AKP’ye koltuk değneği olduklarını söyleyen KCK Yürütme Konseyi Eş Başkanı Besê Hozat, şunları da belirtti:

“Bazıları da ateşkes vs. gibi konuları tartışıyor. Bunun maddi bir koşulu, zemini var mı? O süreçler artık bitti. Ne ateşkesi? Artık olacaksa doğrudan Kürdistan’da demokratik özerkliğin kabul edilmesi, tanınması süreci olacak. O süreçler tamamlandı. Şimdiye kadar dokuz tane ateşkes, eylemsizlik kararı, iki defa güçler sınır dışına çekildi. Büyük bir fedakârlık gösterildi hareket tarafından. Bunun çok ağır bedelleri oldu. 1999 geri çekilmesinde beş yüz şehit verdik. Son geri çekilmelerde de ciddi kayıplarımız oldu. Zerre kadar bir değişiklik olmadı. Çünkü hepsi taktikti. Zaman kazanma… AKP de, diğer hükûmetler de öyle değerlendirdi. Daha fazla kendisini devlet içerisine yerleştirme ve devleti ele geçirme anlayışına göre Türkiye’yi yeniden yapılandırma hesabıyla, çatışmasızlık süreci hepsinin işine geldi, en fazla da AKP’nin. Bu süreçleri harcadılar. Artık o süreçler bitti. O süreçler bir daha kendisini aynı biçimde tekrar etmez. Kürtler de, biz de bundan ciddi sonuçlar çıkardık. Bizim için de derslerle dolu süreçlerdi. Biz de çok büyük sonuçlar çıkardık. Bu süreçlere yaklaşım konusunda öz eleştiri vermemiz gereken çok yanlar da var. AKP’nin ömrünü bu kadar uzatmasında biz de eylemsizlik süreçlerini uzun tutarak, bazı diğer süreçleri de gerekli olmadığı halde başlatarak objektif olarak, subjektif demiyorum ama katkı sunmuş olduk. Bu neden kaynaklıydı? Kürt sorununun demokratik çözümüne olan inancımızdan kaynaklıydı. Siyasi çözüme olan inancımızdan kaynaklıydı. Diyalogla, siyasi yöntemle, müzakere ile çözülür dedik, bundan kaynaklıydı. Bu kadar şans tanımak, bu kadar imkân sağlamak bundan kaynaklıydı. İyi niyetimizden kaynaklı bir durumdu.

Gerçekten süreçler bitti. Şu anda yapılması gereken en önemli şey nedir; AKP’yi, bu faşist iktidarı düşürmektir. Kendisini kurumsallaştırmasının önüne geçmektir. Bu faşist rejim tamamen kendisini inşa edip kurumsallaştırırsa, onu devirmek çok daha zor olacaktır. Kendisini kurumsallaştırmadan, ciddi bir demokratik mücadeleyle, toplumsal direnişle, bu faşist bloku dağıtmak, AKP’yi iktidardan düşürmek gerekiyor. Yapılacak olan budur. Bu da ne ile olur; topyekûn bir mücadele ve direnişle olur. Yine gereksiz barış ve çözüm tartışmalarıyla halkı beklentiye koyup, halkın direniş ve mücadele iradesini zayıflatmakla değil. Bazıları bunu yapıyor. Bu da CHP gibi AKP’ye destek vermektir. Koltuk değneği olmaktır. HDP içinde de bu tartışmaları yürütülenler oluyorsa objektif olarak buna yol açıyor. Niyette bir şey olduğunu sanmıyorum ama objektif olarak bu durum AKP’ye hizmet ediyor. Bu tür şeylere girmemek lazım.” www.mesop.de