Story about German Kurdish Jihadi

Story of pro-PKK newspaper about Kurdish Alevi that converted to Sunni Islam and joined Jihad in Syria.

Rojava’ya gitseydi ‘halkı için’ derdik ama…

Alman polisi, baba Aziz Akarçörten’e, bu ‘radikal İslamcı’ grupların tehlikeli olmadığını, kendilerinin kontrolleri altında olduklarını ve durumlarını hep takip ettiklerini belirterek, endişelenmemeleri gerektiğini söylüyor. Baba Aziz, “Zaten takıldıkları yerleri polis bizden daha iyi biliyordu” diyor.

‘Almanya’da cihatçı gruplara katılıp Suriye’de savaşa giden Pazarcıklı bir Kürt gencin hikayesi…’

Suriye’de yaşanan savaşın sonucu ne olursa olsun, birçok tarihi ve toplumsal olgunun ilk kez sahnelendiği bir süreç olması nedeniyle Kürtlerin hafızasında silinmeyecek bir savaş olarak tarihteki yerini alacak. Tarih, yediden yetmişe Rojava Kürtlerinin geliştirdiği görkemli halk devriminin yanı sıra bazı Kürt oluşumların, yabancı ve devletler arası güçlerin finansörlüğünü yaptığı El Kaide bağlantılı gruplarla birlikte bu mazlum devrimi boğma çabalarını da yazacak. Ve tarih kitapları farklı bir Kürt trajedisini, Kuzey’den, Güney’den ve Avrupa’dan “Allah adına savaş” denilerek kandırılan yüzlerce Kürt gencinin kendi kardeşlerini boğazlayan çetelerin oyuncağı olduğunu ve hatta bu uğurda can verdiklerini de yazacak.
Kuzey Kürdistan’dan, özellikle Bingöl, Diyarbakır ve Adıyaman’dan Suriye’nin Kürt bölgesi Rojava’ya gidip radikal İslamcı gruplar içinde Kürtlere karşı savaşan Kürt gençlerin durumu henüz gündemdeki yerini korurken geçtiğimiz günlerde Güney Kürdistan’dan 230 gencin El-Kaide’ye katılarak Suriye’deki savaşta yer aldığı haberleri düştü ajanslara. Ardından da Avrupa ülkelerinden 2 binden fazla gencin radikal İslamcı gruplar içinde Suriye’de savaştığı açıklandı. Evet, tüm dünyayı izleyen ve neredeyse her insanın davranışlarını anı anına takip eden mekanizmalara sahip Avrupa devletlerinin, örgütlenmelerini izlediği ve adeta teşvik ederek gidişlerine göz yumduğu en az 2 bin genç tespit edilmiş. -Ki resmi rakamlar buysa, gerçek rakamlar bunun oldukça üzerinde olsa gerek. İşte farklı bir Kürt trajedisi olarak tarihe geçecek olan ise malesef Avrupa’da radikal İslamcı gruplara katılarak Suriye’deki savaşa giden, Kürtlere karşı savaştırılan bu gençlerin bir kısmının yine Kürt olması.

Maraş Pazarcıklı yurtsever bir ailenin çocuğu
Bunların çoğunluğunun kimliği ve yaşayıp yaşamadıkları bile belirsizliğini korurken çocuklarının anlamsız bir savaş için gidişini engelleyemedikleri için canı yanan aileler ise belki çocukları da duyar ve geri döner diye seslerini duyurmaya çalışıyor. İşte bunlardan biri de 24 yıldır Almanya’da yaşayan Maraş Pazarcıklı Aziz ve Zeynep Akarçörten çifti.
Akarçörten ailesi, 4 çocuklarından ikincisi olan 28 yaşındaki Mustafa’dan geçtiğimiz Mayıs ayından bu yana haber alamıyor. Köln’deki Kürt derneği çevresiyle ilişkili, kimseyle sorunu olmayan, kendi halinde, Kürt yurtseverlik değerlerini taşıyan ve inanç olarak da Alevi-Sünni karışımı bir aile. Çocukları Mustafa’nın Suriye’deki savaşta olduğunu geçtiğimiz yaz, onun bizzat telefonla bildirmesi üzerine öğreniyorlar. Aziz ve Zeynep Akarçörten çifti ve çocukları aylardır adeta bir şok durumunu yaşıyor. Zira çocuklarının bulaştığı ve peşlerinden sürüklenerek Suriye’ye kadar gittiği radikal çevrelerle hiç bir ortak özellikleri yok.

‘Türk camilerine takıldı davranışları değişti’
Mustafa Akarçörten’i radikal İslamcı gruplar içinde Suriye’deki savaşa sürükleyen süreç 2007 yılında meslek okulunu bitirmesi ardından başlıyor. Baba Aziz Akarçörten, eğitimini tamamlayana kadar Mustafa’nın herhangi bir dini eğilimi olmadığını belirtirken anne Zeynep, oğlunun herkese saygılı davranan biri olduğunu söylüyor.
Oğlunun davranışlarında 2007’den itibaren Türk camilerine gidip gelmeye ve oradaki gençlere takılmaya başlamasıyla değişimler gözlemlediklerini belirten Aziz Akarçörten, “2008 yılından itibaren sakal bıraktı ve aileyi de etkileme çabası başladı. Bazen eve sakallı arkadaşlarıyla gelirdi. Takıldığı grubun içinde Arnavut, Alman, Afganlı, Filistinli, Türk, Faslı, Tunuslu ve farklı ülkelerden gençler ile siyahi gençler de vardı” diyor.
Ailenin anlatımlarına göre sözkonusu radikal İslamcı cemaatlere takılan gençler, Köln kentinin Kalk, Mülheim ve Stammheim gibi semtlerinde bir araya geliyorlardı. Mustafa Akarçörten, bu gruplara katılmaya başladıktan sonra ‘evde dinini yaşayamadığı’nı ileri sürerek, aileyi dinlememeye ve iki-üç ayı bulan sürelerde eve gelmemeye başlıyor.
Akarçörten ailesi de çocuklarını tanımadıkları bu çevrelerden uzak tutmak ve yeniden normal ilişkilere çekmek için 2009 yılında onu bir süreliğine Pazarcık’taki köylerine (Evri) gönderiyor. Köyde kaldığı 6 aylık süre içinde Mustafa sakallarını kesiyor. Davranışlarında da normalleşme görülüyor ve aileye evlenmek istediğini söylüyor. Almanya’ya tekrar döndüğünde aynı şekilde 3-4 ay aile içindeki ilişkileri eskisi gibi, normal seyrinde devam ediyor. Ancak bir süre sonra yine eski cami-cemaat çevresine ve eski arkadaş gruplarına takılmaya başlayınca sakallarını yeniden uzatmaya ve yeniden uzun süreli eve gelmemeye devam ediyor.

‘Alman polisi her şeyi biliyordu’
Ailenin arayışları aralıksız sürüyor. Baba Aziz Akarçörten, “Bu arada elektrikçilik yapıyordu. Biz de uzaktan onu takip ediyorduk. Çalışmaya devam ettiğini görünce, kendi haline bırakıyorduk” diyor.
Ancak, Mustafa’nın davranışlarının oldukça yabancılaştığını, normal insani ilişkilerinin belirgin olarak değiştiğini ve radikal grupların artık tamamen etkisine girdiğini fark eden aile, başına bir şey gelmesinden korktuğu için, 2011 yılında durumu Alman polisine bildiriyor. Alman polisi ise, Aziz Akarçörten’e, bu radikal İslamcı grupların tehlikeli olmadığını, kendilerinin kontrolleri altında olduklarını ve durumlarını hep takip ettiklerini belirterek endişelenmemeleri gerektiğini söylüyor. Baba Aziz, “Zaten takıldıkları yerleri polis bizden daha iyi biliyordu” diyor. Mustafa’nın durumu ve ailenin girişimleri 2013 yılı başlarına kadar bu şekilde devam ediyor. Aile çocuklarını söz konusu cemaat-cami çevrelerindeki bu radikal gruplardan koparmayı başaramıyor.
Sonrasını baba Aziz Akarçörten şöyle anlatıyor: “2013 yılının başında tekrar eve gelip, normal hayatına devam edeceğini söyledi. Ancak sakalını kesmedi. Mayıs ayına kadar da bizimle birlikte yaşadı. Yeniden evlenmeyi gündeme getirdi. Arkadaş grubunun içinde Hannover civarında yaşayan bir kadınla evleneceğini söyledi. Paraya ihtiyacı olduğunu söylemiş annesine. Annesi de istediği parayı vermiş. Ancak kısa bir süre içinde evlilik işleriyle uğraşmadığını öğrendik. Daha sonra işe gidiş gelişte zorlandığını ve bir araba almak istediğini, bunun için de bir miktar paraya ihtiyacı olduğunu söyledi. Biz parayı karşıladık. 2013 yılının Mayıs ayının sonuna kadar çalıştığı firmada çalışmaya devam ettiği bilgisini aldık. Ağustos ayında ise artık izine rastlayamadık. Nerede olduğuna dair hiçbir bilgi de edinemedik.”
Ancak aile pes etmiyor ve çocuklarına ulaşmak için tüm yollara başvurmayı sürdürüyor. Bir araya geldikleri semtlerde takıldığı gençlerden bazılarına Mustafa’yı soruyorlar. Onlar ise 5-6 arkadaşı ile birlikte çalışmaya gittiğini söylüyor. Bu bilgi üzerine aile Kayıp Bürosu’na başvuruyor ve durumu yetkililere izah ediyor. Bu kurumun çalışanları gelip Akarçörten’lerle görüşüyor. “Biz, gerekirse onu bulmak için Suriye’ye gideceğimizi söyledik. Kayıp Büro yetkilileri ise orada can güvenlimizin olmadığını söylediler ve gitmememizi istediler. Eğer kendisi arar ise ikna yoluyla yaklaşmamızı önerdiler” diye devam ediyor anlatmaya baba Aziz.

‘Afganistan, Fas ve Tunus’a da gitmiş’
Mustafa Akarçörten’in ortadan kaybolmasından bu yana, ailenin girişimleri haricinde, Alman polisi herhangi bir şekilde aileden bir bilgi talep etmiyor ve bir girişimde bulunmuyor. Daha sonra Mustafa’nın iş arkadaşlarının kendileriyle temas kurduğunu belirten Aziz Akarçörten, “Bize Mustafa’nın işe geliş gidişine, işteki durumuna ilişkin bazı bilgiler verdiler. İş arkadaşlarından, özellikle 2012 yılı içinde Fas, Tunus ve Afganistan gibi ülkelere gidip haftalarca kaldıktan sonra geri döndüğünü de öğrendik” diyor.

‘Halkı için gitseydi, zorumuza gitmezdi’
Anne Zeynep Akarçörten, acaba bir haber alabilir miyim diye, her gün Fırat Haber Ajansı (ANF) başta olmak üzere Kürt basını ve televizyonlarını takip ettiğini söylüyor, gözyaşları içinde. Baba Aziz Akarçörten, “Çocuğumuzun sağ salim geri dönmesini istiyoruz. Bütün aileler çocuklarını bu çevrelerden uzak tutmalı. Çocuklarına sahip çıkmalı” derken; yutkunarak konuşmaya çalışan anne Zeynep ise gözyaşları içinde acısını şöyle dile getiriyor:
“Küçükken dernek ortamında büyüdü, yürüyüşlere katıldı. Böyle cemaat çevrelerine takılabileceğini hiç tahmin etmedik. Hep onun o çevreden uzak durması için çalıştık; ama başaramadık. Çocuğumun beynini yıkamışlardı. Artık bizi dinlemiyordu. Her şeyini bizden gizliyordu. Ne okuduğunu bize göstermiyor, telefonda kiminle ne konuştuğunu bizden saklıyordu. Bizimle yemek yemiyordu artık. Oysa herkese saygılı, karıncayı bile incitmeyen bir insandı. ‘Almanya’da başbakan olsam, her şeyi herkese eşit dağıtırdım’ diyordu. Bana çok bağlıydı. Çok meraklı ve arayışları olan biriydi. Rojava’da insanlarımızı televizyonda izliyoruz. Nöbet tutan kadınları, gençleri görüyoruz. Keşke böyle bir amaç için gitmiş olsaydı; o zaman zorumuza gitmezdi; ‘halkı için gitmiş’ derdik. Ama çocuğumuzun ne için ve nereye gittiğini bilmiyoruz. Hala inanamıyorum Suriye’ye gittiğine. Çocuğumu geri istiyorum. Bir yolu varsa, her şeyimi feda ederim çocuğum için. Yeter ki geri dönsün. Bu şekilde kaybolan çocuklarını gidip getiren aileler varsa, bize de bildirsinler yolu, biz de gidip çocuğumuzu getirelim. Aileler çocuklarına sahip çıksın, bu tür çevrelerden uzak tutsunlar.”

‘Suriye’de olduğunu e-mail’le bildirdi’

2013 yılı yaz ortalarında Almanya’dan ayrıldığı tahmin edilen Mustafa Akarçörten, aradan yaklaşık 4 ay geçtikten sonra Ekim ayında 16 yaşındaki kardeşine bir e-mail göndererek Suriye’de olduğunu belirtiyor ve dini propaganda içeren bazı cümleler ifade ediyor. Aynı zamanda annesini çok özlediğini, onu üzmek istemediği belirterek bir telefon numarası veriyor. Yeniden umuda kapılan anne Zeynep, verilen telefon numarasını arıyor ve ancak çocuğunun halini sorabilecek bir iki kelime konuştuktan sonra telefon kapanıyor.

‘Kürtler toprak için, biz Allah için…’
Aile, o telefonu defalarca aramasına rağmen, telefona cevap veren olmuyor. Bu gelişme üzerine Akarçörten ailesi, Suriye’ye gidip gelenlere ulaşmak ve bir bilgi almak için arayışlarını sürdürüyor. Aynı çevreden Suriye’ye gidip gelen birisine ulaşıyorlar.
Batmanlı bir Kürt olan bu şahıs aileye, “Suriye’deki Kürtlere düşman olduklarını, Kürtlerin toprak için, kendilerinin ise Allah için savaştığını” söylüyor. Bu kişi, Türkiye’de hiç bir sorun yaşamadan Kilis üzerinden Suriye’ye geçtiklerini, Kilis’te ilişkilendikleri kişilere 100 Dolar vererek Suriye’de istedikleri yere gidebildiklerini belirtiyor. Ayrıca Suriye’de savaşa gelenlere, eğer silahlarını kendi paralarıyla alırlarsa daha fazla sevap işlemiş olacaklarının söylendiğini aktarıyor.
Bu şahıs Almanya’ya geri döndüğünde ise herhangi bir polis sorgusundan geçmediğini aileye aktarıyor.
Bu gençle görüştükleri 29 Kasım 2013 gününün akşamı, Mustafa Akarçörten babasının işlettiği dükkanı telefonla arıyor. Erkek kardeşiyle kısa bir görüşme yapıyor. Paraya ihtiyacı olduğunu ve bunun için yeniden telefon edeceğini ve parayı nereye yatıracaklarını söyleyeceğini belirtiyor. Aile bu son telefon numarasını da defalarca arıyor; ama telefon hep kapalı olduğundan Mustafa ile bir ilişki kuramıyorlar. Kardeşi, aranan telefonun ülke ve şehir koduna ilişkin internette araştırma yapıyor ve telefonun Suriye’nin Halep kentinden edildiğini tespit ediyor.

HALİL DALKILIÇ

http://www.yeniozgurpolitika.org/index.php?rupel=nuce&id=26789