MESOP : SELAHATTIN DEMIRTAS (HDP) : “OECALAN IS OUT OF PKK’S POLITICAL BUSINESS (INTERVIEW WITH GERMAN MAGAZINE “DIE WELT”)
Selahattin Demirtaş – “Negatif Öcalan algısının aşılması gerekiyor”
Türkiye’deki seçimler, Selahattin Demirtaş ve Halkların Demokratik Partisi için büyük başarıydı. HDP’de, sosyalistler, feministler ve İslamcılar birleşiyor. Birlikte coğrafyayı değiştirmek istiyorlar. Von Deniz Yücel , Diyarbakır
En üzücü anı Diyarbakır’daki HDP mitingine bombalı saldırıyla yaşanan, zor bir seçim süreciydi; bomba Demirtaş’ın birkaç metre yanında patlamıştı. Bu sürecin yorgunluğu, 42 yaşındaki Demirtaş’ta kendini gösteriyor. Yine de sıcak ve neşeli görünüyor. Diyarbakır’daki çalışma odası, parti teşkilatında değil, bir iş merkezinde gizli, kapının önünde korumalar bekliyor. Tehlikeli bir hayat yaşıyor. “Pek çok yaşıtım, arkadaşım dağda ya da faili meçhul cinayetlerde yaşamını yitirdi.” Ben, uzun zamandır fazladan yaşadığımı düşünüyorum zaten” diyor gülümseyerek.
Almanca versiyonu için tıklayanız (Link: http://www.welt.de/143993396) .
Die Welt: Sayın Demirtaş, Barack Obama sizi aradı mi?
Selahattin Demirtaş: Aradı, biraz sohbet ettik. Yok, şaka. Araması mı gerekiyordu?
Die Welt: Gerekmiyordu. Ama arayabilirdi.
Demirtaş: Bazen medyada Obama’ya benzetildiğim için mi soruyorsunuz?
Die Welt: Yani, kırkların başındasınız, avukatsınız ve iki kızınız var. Temelde bazı şeylerin değiştirmeyi vaat ediyorsunuz ve güler yüzlü imajınız var.
Demirtaş: Ama beni Cumhurbaşkanı seçmediler, ben yüzde on oy aldım. Ve aday olduğumda en çok tartışılan Kürt kimliğimdi. Bu yüzden hakkettiğimden daha az oy aldığımı düşünüyorum. Ne zaman bir Kürt veya bir Ermeni kendi kimliği inkâr etmeden bütün Türkiye’ye kucaklayacak şekilde Cumhurbaşkanı olabilirse, o zaman Obama’yla kıyaslama yapılabilir.
Die Welt: Obama başka bir nedenle de sizi arayabilirdi. Zira, Suriye’de Kürtler, ABD ile birlikte IŞİD’e karşı savaşıyor.
Demirtaş: Suriye’de Amerika’nın müttefiki HDP değil, PYD’dir. Bu işbirliğini önemsiyorum. Ama ortak çıkarlar esasında bir taktik ittifaktır bu, stratejik bir ittifak değil. Amerika’nın bölgedeki stratejik müttefiki halen Türkiye’dir. Ve Amerika Birleşik Devletleri bölgede kalıcı bir barış istiyorsa, yerel halkların kendini yönetme hakkına, doğal kaynaklarını hükmetmesine saygı göstermesi lazım.
Die Welt: Avrupa’nın rolü nedir?
Demirtaş: Avrupalı siyasetçiler Ortadoğu’daki gelişmeleri okumakta maalesef geç kalıyorlar. Hem Avrupalı siyasetçilerle bu konuda çok sayıda görüşmelerim oldu. Rojava yerel yönetimine destek vermeye çağırdık. Ama bize hep dediler ki: “Neden Kürtler Esad rejimini devirmek için AKP ile ortak hareket etmiyor?”
Die Welt: İyi soru.
Demirtaş: Çünkü Türkiye radikal grupları destekliyor ve izlediği politikayla savaşın büyümesine katkıda bulunuyor. Kürtler ise ne radikal grupları ne Assad’ı. Ama Kobanî direnişine kadar Avrupalılara anlatamadık. Amerikalılar daha hızlı anladılar. Amerika’ya büyük devlet olmanın verdiği özgüven var belki. Bir şeyin yanlış olduğuna inanıyorlarsa hızlıca değiştirebiliyorlar.
Die Welt: AKP ilk defa seçildiği 2002 yılında, Türkiye’nin Avrupa Birliğine girmesi çok gündemdeydi. Ne oldu da bu değişti?
Demirtaş: O zamanlar Olağanüstü Hal yeni kaldırılmıştı ve bir ateşkes ilan edilmişti. Ve insanlar, bu göreceli barış ortamının kalıcı bir barış ve demokrasiye dönüşmesinde çok istekliydiler. Ve ekonomi kötü haldeydi, işsizlik çok yüksekti. Avrupa bir umuttu. Sonra, demokrasi mücadelesi ilerledi ve ekonomide adımlar atıldı. Öte yandan hatalar yapıldı, hem Avrupa Birliği tarafından hem AKP tarafından.
Die Welt: Hangi hatalar?
Demirtaş: AKP, Avrupa ile müzakereleri istismar etti. Ve Avrupa Birliği, AKP’ye fazla güvendi. Yıllarca AKP’ye ilişkin en küçük eleştiriyi duymak bile istemiyorlardı. Ben o zamanlar İnsan Hakları Derneği’nde çalışıyordum. Hazırladığımız insan hakları raporlarımızdan dolayı, “Neden bu hükümeti yıpratmaya çalışıyorsunuz?” diyerek bizi adeta suçluyorlardı. Bir yerden sonra Avrupa Birligi’ni insan haklari mücadelesinde bir motivasyon olarak görenler soğudu. İkinci hata, Avrupa’nın ve özellikle Almanya’nın Türkiye’nin tam üyeliğini tartışmaya açması oldu.
Die Welt: Partinizin bu konudaki tutumu nedir?
Demirtaş: Demokrasi ve insan hakları ödevlerini belirleyen Kopenhag kriterlerine itirazımız yok. Ama Avrupa’nın ekonomi politikalarını, daha çok sermaye dolaşımını koruma altına alan ve emeği, çevreyi yok sayan Maastricht kriterlerine eleştirel bakıyoruz.
Die Welt: Türkiye’de seçimler oldu. Ne değişti?
Demirtaş: AKP inanılmaz bir kibir geliştirmişti. Bir de Erdoğan Başkanlık sistemi istediği için büyük korku vardı. Seçimle bunların bitmesi HDP’nin başarısıydı. Ve HDP’nin ve CHP’nin oyların toplamı, solun Türkiye’de yetmişli yıllardan beri alamadığı yüzde 38 gibi bir oy aldı.
Die Welt: Bunun sebebi neydi?
Demirtaş: Solculuk bu coğrafyada Küba devriminin hayalleriyle yaşamaktı, tutuculuktu. Simdi nerdeyse bütün Akdeniz ülkelerinde vahşi kapitalizme karşı yeni bir sol arayış var. Ve bu sol, inkârcı, dayatmacı değil, var olan üzerine bir şeyler inşa etmeye alternatif çözümler üretmeye çalışan bir sol. Ve bu coğrafyada HDP gibi çoğunlukçu demokrasiyi ve çoğunlukçu toplumu savunun bir partinin yüzde 13 oy alması büyük bir basari.
Die Welt: Hangi anlamda?
Kapımızın önünde IŞİD gibi barbar bir örgüt varken; din, mezhep, etnik çatışmaları çok köklü olan Ortadoğu’da, bir parti diyor ki: “Ermeniler, Aleviler, Museviler, Süryaniler, Ezidiler, Kürtler, Türkler, Çerkezler, Lazlar – gelin, birlikte eşit haklarla yaşayalım.” Namaz kılan Müslüman ve eşcinsel aynı seçim kapmayasında bulundu. Kim bunu hayal edebilirdi?
Die Welt: Ama HDP’nin 80 milletvekilli kendilerini sadece kültürel kimlikleriyle tanımlamıyor ki. Partideki sosyalistleri ve liberalleri, feministleri ve İslamcıları bir arada tutan ne?
Demirtaş: Doğru. Milletvekillerimizin farklı siyasi geçmişleri var. Ama hepsi, tekçi rejimin dayatması altında zulüm görmüş. Ve biz parti olarak sermaye düşmanı değiliz, ama soldan bakan, emekten yana tavır alan bir partiyiz. Ve ana tabanımızı Türkiye’de en çok korkulan Kürtler oluşturuyor. Bizimle birlikte, Kürtlere karşı bu korkular kalkıyor.
Die Welt: Kalkıyor mu gerçekten?
Demirtaş: Anketlerde yüzde 54’e yakın insan “HDP’ye oy verebilirim” dedi. Ve Türkiye’nin her yerinden oy aldık, önceden propaganda yapmak için gidemediğimiz şehirlerden bile.
Die Welt: Batıda aldığınız oyların hangi oranı aslında HDP’ye değil, doğrudan Selahattin Demirtaş’a verildi?
Demirtaş: Evet, liderlik olgusu var, hele ki Türkiye’nin siyaset kültüründe güçlü. Ama biz bunu aşıyoruz. Partimizin tüm teşkilatlarında eşbaşkanlık sistemi var. Ve bundan sonra daha da fazla siyasetçilerimizin öne çıkması tercihimiz olacak.
Die Welt: Öte yandan HDP Batı’da, PKK’ye ve Abdullah Öcalan’a yakın görüldüğü için ne kadar oy kaybetti?
Demirtaş: Batı’da PKK’nin ve Abdullah Öcalan’ın algısı negatiftir. Ama bunu aşamazsak, barış sağlayamayız. PKK, silahları bırakmak istiyor. Bunun için müzakere yürütülmesi lazım, Öcalan’la görüşülmesi lazım. Bunun için de Türkiye toplumun desteği lazım.
Die Welt: PKK’nin çatı örgütü olan KCK, bu hafta sonu ateşkesin bittiğini duyurdu; Doğubayazıt’ta Tırlar yakıldı, Ardahan’da güvenlik güçleriyle çatışma yaşandı. Barış süreci bitti mi?
Demirtaş: Ardahan’da yaşanan bir çatışma değildi. Görgü tanıklarına göre askerlerin bir sivil minibüsü taraması ve bir yurttaşımızın hayatını kaybetmesiydi. Ve ateşkesin tümüyle bitmesinden söz etmiyorlar bu açıklamada. Fakat ateşkes karşılıklı olmalıdır. İhlal eden askeri, baraj, yol yapımları durması gerektiği, durmazsa misilleme yapacağı, diye okuduk biz. Biz, çözüm sürecinin bir an önce sonuçlanması gerektiğini düşünüyoruz. Fakat Cumhurbaşkanı, “süreç yoktur, taraflar yoktur, masa yoktur” demiştir. Süreç var mı, ateşkes var mı, onun kararını HDP olarak biz vermiyoruz.
Die Welt: HDP, PKK’nin yasal kolu mu?
Demirtaş: Kesinlikle hayır. Ayrı partileriz. PKK silahlı bir mücadele yürütüyor, biz şiddeti siyasi yöntem olarak tercih etmiyoruz. Ve PKK’yle bir diyalog içinde değiliz. Onlar medyadan görüşlerini açıklıyor, biz medyadan kendi görüşlerimizi açıklıyoruz. Örneğin koalisyon konusunda bir PKK yöneticisi, HDP koalisyona katılmasını savundu, bir başkası buna karşı çıktı. Ama biz ne yapacağımızı partimizin kurumlarında tartışır, kararları alır ve PKK’yle ters düşer miyiz gibi bir kaygımız olmaz.
Die Welt: Bir zamanlar kendiniz de PKK katılmak istemiştiniz.
Demirtaş: Evet, 1991 yılındaydı. Çok ağır bir dönemdi: Her gün köy boşaltmaları, faili meçhul cinayetler… Ben, 19 yaşındaydım ve işletme okuyordum. Ve bir çaresizlik içindeydim: Tüm yasal siyasal yollar bizim için kapanmış ve dünya bizi duymuyor. Dağa çıkmaya karar verdim. Fakat beni götürecek olan kurye yakalandı. Ben de yargılandım ve beraat ettim. Sonra fikrimi değiştirdim.
Die Welt: Neden?
Demirtaş: Çünkü yasal zeminde daha yararlı olabileceğimi düşündüm, arkasından hukuk fakültesinde geçtim. Zaten dağa gitseydim, herhalde elime silah vermezlerdi, yazı işleri verirlerdi.
Die Welt: HDP’nin pek çok ofisinde Öcalan portreleri asılıdır. Bir yandan Kürt hareketinin tüm yapılanmalarında eşbaşkanlık sistemi var, öte yandan Öcalan halen tek başına tartışılmaz önder. Çelişki değil mi bu?
Demirtaş: Öcalan, PKK’yi kurdu ve Kürtleri birleştirdi. Ama Öcalan PKK’nin lideri olmayı aştı. O, bir halk lideridir artık. 15 yıldır İmralı’da tutsak, üç yıl boyunca tecrit altındaydı, üç aydır hiçbir avukat, milletvekilli veya akrabası kendisiyle görüşemedi. Öcalan, PKK artık talimatlarla yönetmiyor. Kürtler için bir ideolojik merkezdir, bir fikir mimarıdır. Liderlik kültü değildir bu.
Die Welt: Çözüm süreci kapsamında siz HDP olarak Öcalan’ın serbest bırakılmasını talep ediyorsunuz. Çıksa, sizce ne yapar? Milletvekilli seçilen yeğeni Dilek Öcalan gibi memleketti Urfa’dan aday mı olur o da?
Demirtaş: Çıksa aktüel politikaya karışacağını hiç tahmin etmiyorum. Kendisiyle İmralı’da sekiz kez görüştüm; bir kere hayallerinden söz etti: “Serbest olsam, Urfa’da köyde bir taş evim olsun isterdim. Orada bir akademi kurardım. İnsanlar, gençler gelsin, felsefe tartışalım.” Eski Yunanistan’ı andıran bir entelektüel ortam – Öcalan’ın hayali bu.
Die Welt: Gezi direnişinin başında, “kesinlikle ırkçı ve faşistlerle aynı etkinlikler içinde olmayız” şeklinde sizin bir yorumunuz basında yer aldı. Hemen arkasından İmralı’yı gittiniz ve Öcalan’ın Gezi’ye selamını ilettiniz.
Demirtaş: Bu doğru değil. Gezi Direnişi üçüncü gününde dar ırkçı bir çevre, “Herkesi yarın Apo Erdoğan görüşmesine karşı Taksim’e çağırıyoruz” dedi. Gazeteciler de bana sordular: “Siz de BDP olarak Taksim’e çıkılması çağrısı yapıyorsunuz, bu ırkçı çevreler de yapıyor. Ne diyorsunuz?” Ben de, “Biz Taksim’e çıkacağız ancak bu ırkçı çevrelerle ve Gezi Direnişini müzakere süreci karşıtlığına çevirmek isteyenlerle, darbecilerle bir arada olmayacağız. Bizim tabanımız bunlarla asla yana yana durmaz” dedim. Gezi’yi darbecilikle veya ırkçı faşistlikle suçlamadım. Yaygın medyanın bilinçli çarpıtmasıdır bu iddia.
Die Welt: Başbakan Ahmet Davutoğlu bu günlerde koalisyon görüşmelerine başlayacak. Siz son olarak, “AKP-CHP koalisyonunu destekleyebiliriz” demiştiniz. Buna ne gerek var ki?
Demirtaş: Kastım şuydu: Kurulacak hükümet barış sürecine, asgari ücreti arttırmaya, Suriye politikasını değiştiremeye, demokratik-çoğunlukçu yeni anayasa hazırlığını ele almaya “Evet” diyorsa, biz buna karşı kökten muhalefet yapmayız. HDP’nin böyle bir hükümeti dışarıdan desteklemesi, toplumdaki kutuplaşmayı azaltmaya büyük katkısı olur.
Die Welt: Siz AKP ile bir koalisyon kurar mısınız?
Demirtaş: Tartışırız. Ama değişmemiş, hiçbir şeyi sorgulamamış bir AKP’yi asla ayakta tutmayız.
Die Welt: AKP koalisyon hükümetinin kurulmasını istiyor mu sizce?
Demirtaş: Bence, Davutoğlu ve ekibi istiyor. Ama Cumhurbaşkanı erken secimde ısrar ediyor.
Die Welt: Galip çıkacak mı?
Demirtaş: Erken seçim güçlü bir ihtimal. Ve o durumda, Türkiye’nin bir kaos ortamından erken seçime gitmemesi için geçici bir hükümette görev alırız.
Die Welt: Kaos ortamından kastınız, Suriye’ye askeri müdahale mi?
Demirtaş: O da olabilir. Savaşlar her zaman milliyetçiliği körükler. Ve AKP, milletçi bir atmosferde MHP’den oy çalmak için böyle bir hamleye girişebilir. Zaten daha şimdiden Rojava’ya karşı düşmanca bir tavır sergiliyor.
Die Welt: Söz konusu tampon bölge, Rojava’da değil, IŞİD’in kontrol ettiği bir bölgede. Buna itirazınız ne?
Demirtaş: Mesele buysa, Türkiye neden PYD’ye destek vermiyor? Tel Abyad IŞİD’in kontrolü altındayken Türkiye devleti bundan rahatsız değildi. Ve Cerablus’un PYD’nin eline geçmesinde korkulmasaydı, oraya bir askeri hamle tartışılmazdı. Asıl hedef, IŞİD değil PYD ve Kürtler. http://www.welt.de/politik/ausland/article143993436/Negatif-Oecalan-algisinin-asilmasi-gerekiyor.html